top of page

Özel icra, konkordato, ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk: 7155 s. Kanun neleri düzenliyor?


7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (“Kanun”) 19 Aralık 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Kanun ana başlıkları ile üç konuda yeni düzenlemeler getiriyor.


  1. Abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan para alacaklarına ilişkin takip

  2. Konkordatoda bağımsız denetçi ve komiser seçimine ilişkin bazı hususlar

  3. Ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk

Kanun'a göre, abonelik sözleşmeleri ve konkordato ile ilgili düzenlemeler 01 Haziran 2019 tarihinden itibaren uygulanmaya başlayacak iken ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk koşulu 01 Ocak 2019 tarihi itibarıyla yürürlükte olacak.


1. Abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan para alacaklarına ilişkin takip


01 Ocak 2017’de yürürlüğe giren 6570 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu (“TİTRK”) ile cebr-i icra sisteminde bir değişiklik süreci başlamıştı. Bu sürecin abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan para alacaklarının takibine ilişkin getirilen yeni düzenlemelerle devam ettiğini söylemek mümkün olacaktır. Zira, hatırlamak gerekirse, rehin hukukunun genel ilkesi olan lex commissoria yasağı, yani tarafların, borcun zamanında ödenmemesi halinde rehin konusunun mülkiyetinin doğrudan doğruya alacaklıya geçeceği hususunda yaptıkları anlaşmanın geçersizliğine hükmeden yasak, TİTRK ile bir istisna haline gelmiştir. Öyle ki 14. maddede borcun vadesinde ödenmemesi halinde rehin alacaklısının rehinli taşınırların mülkiyetinin devrini talep edebileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla, yeni düzenleme ile birlikte artık rehin borçlusu borcunu vadesinde ödemediği takdirde, rehin alacaklısı alacağının rehin konusu olan taşınırın bedelinden ödenmesi yerine rehinli taşınırın mülkiyetinin kendisine devrini talep edebilmektedir.


Süregelen icra sisteminde büyük değişiklik oluşturan bu hükümden sonra abonelik sözleşmelerinden doğan para alacaklarının takibine ilişkin düzenleme de yenilikçi uygulamalar içeriyor. Şöyle ki, bilindiği üzere özel icra hukukumuzda yasaktır. Ancak abonelik sözleşmeleri ile ilgili getirilen yeni düzenleme ile özel icra kısmen de olsa hukukumuza girmeye başlamıştır. Düzenlemeye göre, ilamsız icra takipleri, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) bünyesinde oluşturulan Merkezî Takip Sistemi üzerinden doğrudan alacaklı vekili tarafından başlatılabilecek ve haciz aşamasına kadar yürütülebilecektir. Buna göre, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ve diğer mevzuatta düzenlenen abonelik sözleşmeleri ile bu sözleşmelerin ifası amacıyla tüketiciye sunulup bedeli faturaya yansıtılan mal veya hizmetten kaynaklanan tüm alacaklar hakkında alacaklı şirketler vekilleri adeta bir kamu idaresiymiş gibi süreci başlatıp alacakları haciz aşamasına kadar takip edebilecektir. Örnek vermek gerekirse, cep telefonu operatörlerinin veya dijital yayın yapan platformların vekilleri ödenmemiş faturaların icrası için icra müdürlüklerine başvurmak yerine doğrudan Merkezî Takip Sistemi’nde ödeme emri düzenleyip borçluya tebliğini sağlayabilecektir.


2. Konkordatoda bağımsız denetçi ve komiser seçimine ilişkin bazı hususlar


28 Şubat 2018 tarihinde 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nda (“İİK”) yapılan değişiklikle iflas erteleme düzenlemesi kaldırılmış ve bunun yerine konkordato (iflas anlaşması) hükümleri genişletilmişti. Ancak, düzenleme yürürlüğe girdiğinden beri basında da çıkan abartılı haberlerden anlaşılacağı üzere konkordatoya ilişkin bazı düzenlemeler yanlış yorumlandı ve amacına uygun kullanılmadığı görüldü. Bu sebeple Kanun’da konkordatoya ilişkin bazı hususların da yeniden düzenlendiği görülmektedir.


Birinci önemli başlık, süreç içerisinde düzenlenen finansal analiz raporunun bundan böyle KGK olarak da tabir edilen Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yetkilendirilen bağımsız denetçi şirketlerince Türkiye Denetim Standartları'na göre hazırlanması ve hazırlanan raporda konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence sağlama şartının aranacak olmasıdır. Dolayısıyla, Kanun’a göre, Şubat 2018’deki düzenlemenin aksine, raporda teklifin gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğunun belirtilmesi bundan böyle geçerli sayılmayacak, makul bir güvence aranacaktır. Öte yandan raporun içeriği bakımından bir denetim standardı getirilmesi de sürecin işlevselliği bakımından olumlu bir gelişme olmuştur.


İkinci önemli başlık ise konkordato dosyalarına atanan komiserler ile ilgili olmuştur. Şubat 2018’deki düzenlemede dosyalara atanacak komiserlerin niteliğini belirleyen koşullarda bir ön eğitim şartı aranmazken yeni getirilen düzenleme ile komiserlerin, bilirkişilik bölge kurulları tarafından oluşturulan komiser listesinden seçilmesi ve listeye kayıt için Adalet Bakanlığı tarafından izin verilen kurumlardan alınacak eğitimin tamamlanmış olması zorunlu hâle gelmiştir. Düzenleme bu yönü ile sicile kayıtlı bir arabulucu olmak için Adalet Bakanlığı’nın izin, denetim ve gözetimindeki eğitimi tamamlama koşulu ile paralellik taşımaktadır.


3. Ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk


Hukukumuza 2012 yılında dâhil olan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk, bilindiği üzere, iş hukukundan kaynaklanan bazı uyuşmazlıklarda dava şartı haline getirilmişti. Buna göre, taraflar dava sürecine başlamadan önce sicile kayıtlı bir arabulucu nezdinde uyuşmazlığın çözümü için müzakere etmekle yükümlü hale gelmiştir.


Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile hak arama özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği tartışmaları hâlâ süredursun, 01 Ocak 2019 tarihi itibarıyla konusu bir miktar paranın ödenmesi olan ticari nitelikteki alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvuru yapılması da zorunlu hâle getirilmiştir. Buna göre, arabuluculuk kurumu gereği, taraflar üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği ve tanıma - tenfiz, genel kurulun iptali gibi çekişmesiz yargı işlerine girmeyen hususlarda öncelikle sicile kayıtlı bir arabulucu nezdinde uyuşmazlığı çözüme kavuşturmaya çalışacaklardır.

Kanun ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda (“HUAK”) 18/A ve beşinci bölüm olarak “Dava şartı arabuluculuk” başlıklı maddesi eklenmiş ve arabuluculuk süreci detaylı şekilde düzenlenmiştir. Kanun’a göre uyuşmazlık 6 + 2 haftalık süre içerisinde sonuçlandırılacaktır. Tarafların anlaşamaması halinde ise yargıya başvuru yolu açık olacaktır.


Süreç ile ilgili detaylar oldukça fazla olmakla birlikte bu yazıda belli konulara değineceğiz. HUAK madde 14’e göre “Başkaca bir usul kararlaştırılmadıkça arabulucu veya arabulucular taraflarca seçilir.” Dolayısıyla, emredici kurallara aykırı olmamak kaydı ile, taraflar arabulucunun seçimi için bir kurum veya kişiyi yetkilendirebilirler. Bu yetkinin mal alım sözleşmesi gibi standart sözleşmelerin içinde yer alması durumunda bu yetki kayıtlarının genel işlem şartları denetimine tabi olup olmadığı özellikle ticari uyuşmazlıklar bakımından tartışma konusu olacaktır. Zira bu sözleşmeleri taraflardan yalnızca biri önceden hazırlıyor ve güçlü konumu sebebiyle karşı tarafa müzakere etmeden dayatıyorsa, o dayatmada yer alan arabulucu seçimine dair kayıtların genel işlem şartları denetimine tabi olacağı söylenebilir. Hatırlamak gerekirse, genel işlem şartlarında yürürlük denetimi ve içerik denetimi olmak üzere iki aşama bulunmaktadır. Uygulamada tüketici ve tacir arasındaki genel işlem şartları her iki denetime de tabidir. Ancak, tacirler arasında imzalanan sözleşmeler, tarafların şart ve koşulları müzakere etmiş olacağı kabul edildiğinden yalnızca içerik denetimine tabi olmaktadır. Sebebi ise dürüstlük kuralı bakımından içerik denetiminin her halükârda yapılması gerekliliğidir. Hukukumuzun, eş güçte bulunmayan ve bir tarafı küçük ve orta ölçekli şirket olan sözleşmeler bakımından, tüketiciye sağlanan korumaları nispeten sözleşmenin daha zayıf olan tacir tarafı için de uyguladığı görülmektedir. Dolayısıyla, taraflardan birinin kendi isteğiyle bir arabulucuyu her uyuşmazlığı için yetkili kılması halinde bu durumun “arabulucunun empoze edilmesi” olarak Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında dürüstlük kuralına aykırı olduğu şekilde değerlendirilebileceği kanaatindeyiz.

Öte yandan, HUAK’a göre arabuluculuk sürecinde tarafların temsili yasaklanmamıştır. Temsilen de arabuluculuk faaliyetine katılabilmek mümkün olacaktır. Kural olarak, arabuluculuk faaliyetinin avukatlık tekelindeki işlerden sayılması nedeniyle, süreçteki temsilcinin avukat olması gerekmektedir. Yalnızca 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki 3/18 maddesi bu kuralın istisnasıdır. Buna göre, işveren, el yazısı ile yetkilendirdiği bir çalışanı aracılığıyla arabuluculuk faaliyetine katılabilir. Bu temsilcinin avukat olma şartı aranmamaktadır. Henüz yayımlanan ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk süreci için ise böyle bir istisna bulunmuyor. Taraflar ancak vekâletname ile açıkça yetkilendiren vekilleri tarafından ilgili süreçlerde temsil edilebileceklerdir.


Arabuluculuk sürecinin olumlu sonuçlanması halinde, taraflar ve taraf vekillerinin arabulucu ile imzaladıkları sonuç tutanağı mahkeme ilâmı niteliğinde olacaktır. Bu bakımdan, saygı kuralları çerçevesinde iyi yönetilen müzakereler uyuşmazlıkların kısa sürede ve yargılamaya göre daha ucuz şekilde çözülmesini sağlayacaktır. Bu yönü ile arabuluculuğun önümüzdeki günlerde fazlaca gündemde olacağı kanaatindeyiz.

Commentaires


bottom of page