Ülkemizde 01.01.2006'dan beri yıllık %9 olan yasal faiz oranı, 21.05.2024 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile 01.06.2024 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde %24'e yükseltildi. 18 yıl sonra gerçekleşen bu artış, borç ilişkilerini etkileyerek borçlanma maliyetlerini artıracak. Peki bu yeni düzenlenmenin alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerindeki karar süreçlerine bir etkisi olacak mıdır?
Halihazırda uygulanan %9 yasal faiz oranının borçlu bakımından caydırıcı olmamasının oldukça fazla nedeni bulunuyor. Mevcut enflasyon oranının yasal faiz oranından daha yüksek olması bu yaklaşımın temel nedeni olarak gösterilebilir. Alternatif yatırım araçlarının artması, krediye ulaşımın kolaylaşması, toplumun alacak-borç ilişkisine bakış açılarının farklılaşması, borçlu olmanın artık kaçınılacak bir durum değil tam aksine hayatın getirdiği olağan bir aşama haline gelmesi, konusu para olan uyuşmazlıklarda yürütülen müzakereleri etkilemekteydi. Taraflar, bazı durumlarda, yasal faiz oranının düşük olması nedeniyle müzakereye dahi yanaşmamakta; ödeme yapmadıkları ve alacaklının dava yoluna başvurması halinde oluşacak yeni borç maliyetin mevcut borçluluk durumlarını kötüleştirmeyeceklerini düşünmekteydi. Yeni değişiklikle birlikte yasal faiz oranının artması, bu bakış açısını kısa vadede değiştirebilir. Artan faiz oranı, tarafları müzakereye daha istekli hale getirebilir; zira taraflar ödeme yapmama durumunda maliyetin eskiye nazaran daha fazla artacağını öngörebilir. Bu nedenle, özellikle arabuluculukta, tarafların müzakere etmeye ve hatta ortak bir noktada buluşmaya daha istekli olması beklenebilir.
Konuyu davranış bilimleri ile desteklemek gerekirse, artan yasal faiz oranının alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerinde tarafların verdiği kararları ne yönde değiştireceği, daha kapsamlı bir deyişle ekonomik gelişmelerin kişilerin karar alma süreçlerini nasıl etkilediği Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman ve Amos Tversky tarafından geliştirilen “Beklenti Teorisi” ile açıklanmıştır. Teori, kişilerin karar alma süreçlerinde risk ve belirsizlikleri, kazanç ve kayıpları nasıl değerlendirdiklerini ortaya koymuştur. Bu referansla, yasal faiz oranının artmasına yönelik değişikliğin, kişilerin kayıplardan kaçınma eğilimlerini etkileyebileceği söylenebilir. Ödeme yapmama durumunda artan faiz maliyetinin tarafları daha fazla kayıptan kaçınmaya itmesini beklemek mümkündür. Kahneman ve Tversky'nin davranışsal ekonomi ve karar alma alanındaki bu teorisi, konu ile ilgili yapılan çalışmalarının önemli bir parçasıdır; dolayısıyla Haziran’dan itibaren karşılaşacağımız müzakere süreçlerinin gidişatını tahmin etmek için hem arabuluculara hem de taraf vekillerine yardımcı olacaktır.
Bu yasal değişikliğin uzun vadede müzakerelerdeki karar verme süreçlerine nasıl etki edeceğini öngörmenin elimizdeki verilerle mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Zira, enflasyonun yüksek seyretmesi durumunda, tarafların enflasyonun yarattığı değer kaybını dengelemek için faiz oranlarını kabul etmeye eğilim göstermesi ve yeniden müzakere etmeme yönündeki direnç göstermesi beklenebilir. Dolayısıyla ancak enflasyonun düşmesi veya istikrarlı bir şekilde kontrol altına alınması durumunda, bu oranlarının tarafların karar verme süreçlerindeki etkisini sürdürebileceğini tahmin ediyoruz. Bu sebeple müzakere eden tarafların finansal tercihleri ve direnç noktaları, enflasyon ve faiz oranlarının gelecekteki seyrine bağlı olarak değişecektir.
Bununla birlikte bu değişik vesilesiyle, kısa vadede de olsa, tarafların müzakere etme yönündeki seçimlerinin ve toplumun alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine karşı bakış açılarının olumlu yönde değişebileceğini umut ediyoruz. Taraflar, bu sürede, bir üçüncü kişi yardımıyla uyuşmazlığı konuşmanın, geleneksel yargı yolunu seçmektense iş birliği yaparak ortak-uygun bir çözüm bulma çabası içinde olmanın hem aralarındaki ilişkiyi hem de uyuşmazlığı nasıl dönüştürdüğünü keşfedebilir. Uyuşmazlıklarını alternatif yöntemlerle çözen taraflar, deneyimlerini yakın çevreleriyle paylaşarak ülkedeki uzlaşma ve barış kültürünün yaygınlaşmasına yardımcı olabilir. Dolayısıyla yasal düzenlemede yapılan bu değişiklik, uygulayıcıların da bu yeni gelişmenin sonuçlarını taraflara hatırlatmasıyla birlikte, özellikle arabuluculukta anlaşma oranlarının artması için destekleyici olabilir. Değişikliğin alternatif çözüm yöntemi uygulamalarına yapacağı katkı başkaca birçok alanda da karşılık bulacaktır. Örneğin, tarafların anlaşmaya varması alacak-borç ilişkilerini azaltarak ekonominin rahatlamasını, taraf vekillerinin dosyaları kısa sürede sonuca bağlamasını, dava yükünün azalmasını, alacaklarını karşılayan taraflarının maddi ve manevi yüklerini bırakmasını sağlayacaktır.
Yasal değişiklik metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Comments